Her cenaze bir hikâye anlatır, bazıları ise ortak mücadeleleri ve yoldaşlıkları simgeler. Sırrı Süreyya Önder'in cenazesi de böyleydi. Ancak, cenazeye gönderilen bir LGBTİ+ çelengi, kabul görmedi. Bu olay, kamusal alanda kimin yasının tutulabileceği sorusunu yeniden gündeme getirdi.
Çelenk Krizi: Ne Oldu?
Sırrı Süreyya Önder'in cenazesine İstanbul LGBTİ+ Onur Haftası ve Trans+ Onur Haftası tarafından bir çelenk gönderildi. Ancak, çelenk cami avlusuna ulaştıktan sonra üzerindeki yazılar söküldü. Aktivistler yazıyı tekrar astılar, ancak yazı tekrar söküldü. Sonunda, çelengin üzerine başka isimlerin kartonları takıldı. Cenazeye katılan LGBTİ+ bireyler, yazının yırtılmış halini çöpte buldular. Bu durum, LGBTİ+ bireylerin kamusal alandaki varlığına yönelik sistematik bir tahammülsüzlüğü gözler önüne serdi.
Bu olayın ardından birçok soru işareti ortaya çıktı. Çelengin üzerindeki yazıyı kim söktü? Bu eylem, tekil bir kişi tarafından mı yapıldı, yoksa daha derin bir anlam mı taşıyor? Asıl soru ise şuydu: Kamusal alan kimin için kamusal?
Sırrı Süreyya Önder ve LGBTİ+ Dayanışması
Sırrı Süreyya Önder, LGBTİ+ mücadelesine her zaman açık ve etkin bir şekilde destek vermiş bir isimdi. Onun durduğu yer, LGBTİ+ bireylerin kendi sözlerini söyleme hakkını tanımaktan öte, o sözlerle birlikte yürümeyi seçmekti. Bu nedenle, LGBTİ+ bireylerin cenazeye çelenk göndermesi, sadece bir jest değil, karşılıklı tanınmışlığın ve ortak bir siyasal hattın ifadesiydi.
Önder'in LGBTİ+ haklarına yaklaşımı, sadece destek beyanlarıyla sınırlı kalmamış, Meclis kürsüsünden sokaklara uzanan somut bir dayanışma pratiğine dönüşmüştür. Örneğin; İstanbul'daki Onur Yürüyüşlerine katılarak "Bir tek bireyin bile hakkı ihlal ediliyorsa, başkalarının rahat uyumaması lazım" demiştir.
- Anayasa çalışmalarında LGBTİ+ yurttaşların haklarının tanınmasını savunmuştur.
- "Muhafazakâr olmak eşcinsellerin haklarını savunmaya mani değildir" ifadesiyle bu konudaki tutumunu açıkça ortaya koymuştur.
- 2023 yılında SPoD’un hazırladığı “LGBTİ+ Hakları Sözleşmesi”ni büyük bir onurla imzalamıştır.
Yas Tutmak da Bir Hak Mücadelesidir
Lubunyaların cenazelere erişimi, uzun bir mücadelenin parçasıdır. Çelenkteki yazıların sökülmesi, sadece bugüne dair bir müdahale değil, o mücadele hattını kuran, bedel ödeyen, hayatını kaybeden lubunyaların belleğine dönük bir inkâr biçimidir. Bu inkâr, sadece bir çelengi değil, o çelengi bugüne taşıyan hafızayı, o hafızanın taşıdığı politik hakikati hedef alır.
Judith Butler'ın dediği gibi, "Yasın kendisi politik bir talep olabilir; bir yaşamın tanınmasını istemek, o yaşamın değerini topluma kabul ettirmek anlamına gelir." Kamusal yas, kimin varlığının tanındığıyla doğrudan ilişkilidir. Bir topluluğun yas tutma biçimi, onun politik özne olarak kabul görmesinin en görünür yollarından biridir.
Sırrı Süreyya Önder'in cenazesine gönderilen LGBTİ+ çelenginin engellenmesi, sadece bir sembolün değil, bir topluluğun yas tutma hakkının ve hafızadaki yerinin görmezden gelinmesi anlamına geliyor. Ancak, bu durum LGBTİ+ mücadelesinin ve yoldaşlık anlayışının daha da güçlenmesine vesile olacaktır. Çünkü bu mücadele, sadece yaşarken değil, ölürken ve yas tutarken de eşitlik talep edenlerin mücadelesidir.