
Vekiller Yeminine Sadık mı? Namus ve Şeref Nerede?
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) milletvekillerinin ettiği yemin, sıklıkla tartışma konusu oluyor. Peki, milletvekilleri bu yemine ne kadar sadık? Namus ve şeref kavramları, siyasetin hangi köşesinde unutuluyor? İşte bu soruların cevaplarını arayan bir yazı.
Milletvekili Kimdir, Görevleri Nelerdir?
Milletvekili, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne seçimle giren, milleti temsil eden ve yasama dokunulmazlığı bulunan kişidir. TBMM kürsüsünde, milletin huzurunda, bayrağın gölgesinde "Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve lâik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma; büyük Türk Milleti önünde namusum ve şerefim üzerine and içerim" diyerek görevine başlar.
Milletvekillerinin temel görevleri şunlardır:
- Ülke yönetimi için seçilen bakanların icraatlarını denetlemek
- Halkın refahı ve mutluluğu için yeni yasalar hazırlamak
- Ülke problemlerini meclis kürsüsünde dile getirerek çözüm aramak
- Meclis bünyesinde kurulacak komisyonlarda görev almak
- Bütçe kanunu hazırlamak, hazırlanan tasarıları görüşmek, oylamak, kabul etmek veya reddetmek
Vekiller Yemine Ne Kadar Sadık?
Günümüzde milletvekilleri, TBMM’de milletin kendilerine verdiği görev ve sorumlulukları yerine getiriyor mu? Milletin temsil kürsüsünde, milletin huzurunda ve bayrağın gölgesinde ettiği yemine sadık mı? Millet adına, ülke yönetiminin her alanında denetim yapabiliyor mu? Haksızlık karşısında ses yükseltebiliyor mu? Halkın refah ve mutluluğu, devletin bekası için öz iradesi ile kanun hazırlayabiliyor mu?
Eğer bir ülkede milletin seçtiği vekiller, itaat kültürünün bir parçası halinde tek adam yönetiminin hazırladığı kanunlara parmak kaldırarak kabul etme gibi noter görevinin dışında herhangi bir iş yapamıyorsa, o ülkede halkın iradesinin temsilinden söz edilemez. Kaldı ki bir ülkede, tek adam yönetimi meclisin üstünde ise, kanunlar o kişi veya ekibi tarafından hazırlanıyor, milletin vekilleri de hazırlanan kanunları parmak kaldırarak onaylıyorsa o ülkede demokrasiden söz edilemez. O ülkenin millet meclisinde kişiye biat vardır ve böylesi bir meclisten millete hayır gelmez.
Meclisin Susturulması, Milletin Susturulmasıdır
Meclisin susturulması, milletin susturulmasıdır. Çünkü millet, sesini vekili aracılığıyla duyurur. Eğer milletin seçtiği bir vekil; şerefini katlayıp yastık altına koymuşsa, yeminini hiçe sayarak namusunu kapı dışarı atmak için tekmelemişse, hakkın ve adaletin yanında duramıyorsa; aslında milletin nefesi kesilmiş demektir. Demokrasi yalnızca sandık günü var olup beş yıl boyunca uykuya dalan bir kavram değildir. Demokrasi, her gün, her kanunda, her tartışmada, milletin hakkını savunma iradesidir.
Bu irade gasp edilmişse milletin meclisi, milletin olmaktan çıkar; yalnızca muktedirin iradesini damgalayan bir parmak basmadan ibaret kalır. Ediği yeminin gereğini dahi yerine getirmeyen, getiremeyen vekil, nasıl temsil ettiği milletin hakkını, hukukunu, onurunu, şerefini koruyacak? Millet, ettiği yeminin gereğini yerine getirmeyen vekile nasıl güvenecek? Siyaset başka, gerçekler başka… diyenleriniz olacak, iyi de namusu, şerefi verilen sözü, içilen andı nereye koyacağız?
Allah’ın insana verdiği en büyük sermaye canı ve ardından namusu, onuru ve şerefidir. Namus, onur, şerefin gölgesinde verilen yeminin gereklerini yerine getirmeyen bir vekilden ne beklenir? Unutmayalım ki şeref insanın en büyük sermayesidir; yemin ise onun kefilidir. Güven, bu ikisiyle var olur. Güven, şerefin gölgesinde büyür. Güven kayboldu mu, ne demokrasi kalır, ne hukuk, ne de temsil hakkı. Bir vekil, "namusum ve şerefim üzerine" diye söz verip de ertesi gün bu yemini çiğniyorsa, artık o vekilin adı sadece milletvekili değil; milletini aldatan kişi olur.
Akil baliğ olmamış, okuma bilen bir çocuk da eline verilen bir metni okur; ancak edilen yeminin arkasında durmak gereğini yapmak erdemdir. Namusun bahanesi, şerefin istisnası yoktur. Ettiği yeminin gereğini yerine getirmeyen birine ne millet inanır, ne vicdan böylesi bir aymazlığı kabul eder ne de tarih o kişiyi bağışlar. Yemine gelince o, boşluğa asılı kalır. Günü geldi faturası yalnız o kişiye değil evlatlarına, torunlarına kesilir.
Sonuç olarak, milletvekillerinin ettiği yemin, sadece bir seremoni değil, aynı zamanda millete karşı verilen bir sözdür. Bu söze sadık kalmak, demokrasinin ve halkın iradesinin korunması için hayati önem taşır. Aksi takdirde, güven kaybolur ve milletin meclisi, milletin olmaktan çıkar.












