Ölümün Gizemi: Yaşarken Ölümü Nasıl Unutuyoruz?
Gündem

Ölümün Gizemi: Yaşarken Ölümü Nasıl Unutuyoruz?


26 May 20255 dk okuma9 görüntülenmeSon güncelleme: 27 May 2025

Cemal Süreya'nın "Üstü Kalsın" şiiri, ölümün kaçınılmazlığına ve ölümsüzlük arzusuna dair derin bir sorgulama sunar. Şairin dizeleri, sadece sevdiklerimizin zamansız kaybına değil, aynı zamanda ölüme karşı duyduğumuz isyanı da dile getirir. Peki, ölümle aramızdaki mesafe gerçekten ne kadar?

Ölümle Yüzleşme: Bir Zihinsel Devrim

İnsan zihni, varoluşunu sorgulamaya başladığından beri ölümle meşgul olmuştur. Ölüm duygusunu ilk kez fark ettiğimiz o an, korku, şaşkınlık ve merakla dolu karmaşık bir deneyimdir. Bu deneyim, aslında bin yılların birikiminin bir yansımasıdır. Yaşamaya devam ederken, korkarak, şaşırarak, kayıtsız kalarak veya öte dünyalar yaratarak ölümle aramıza mesafe koymaya çalışırız.

Ölümün ne zaman, nereden ve nasıl geleceğini bilemeyiz. Bu belirsizlik, yaşamın her anını değerli kılar. Ancak, insan öleceğini bile bile nasıl yaşayabilir? Belki de ölümü unutarak, yokmuş gibi yaparak yaşamaya devam ederiz. Her gün ölebileceğimiz ihtimalini düşünseydik, muhtemelen çıldırırdık. Bu da ayrı bir gerçektir.

Ölüm Bir Son Mudur?

Epikür'ün dediği gibi, "Biz var oldukça ölüm yoktur, ölüm geldiğinde de biz olmayacağız." Ancak, bu bilgi ölüm korkusunu veya absürtlüğünü ortadan kaldırmaz. Belki de sorun, ölümü bir son olarak düşünmemizdedir. Bu sondan kurtulmak için tanrılar, öte dünyalar, efsaneler ve masallar yarattık. Ölümsüzlüğü ilahlara atfetmemizin nedeni, bize ölümsüzlüğü bahşetmelerini ummamızdır. Eğer hiç ölmese idik, öte dünyaları ve tanrıları yaratır mıydık?

  • Ölüm, yaşamın bir parçasıdır.
  • Ölüm korkusu, insanlığın ortak deneyimidir.
  • Ölümsüzlük arzusu, insanın varoluşsal arayışının bir yansımasıdır.

Çocukluk Anısı ve Ölümün Huzursuzluğu

Ölümün varlığından haberdar olduğumdan beri huzursuzum. Çocukluk anılarımda, ölümün kaçınılmazlığıyla yüzleştiğim o an, zihnime kazınmıştır. Köylünün "Herkes bir gün ölecek" sözü, o küçük yaşta içimde derin bir etki bırakmıştır. O andan itibaren, ölümle yaşam arasındaki ince çizgiyi sorgulamaya başladım.

“Herkes bir gün ölecek, insanlar yaşlanıp ölür, senin deden de ölecek,” dedi köylü ve sonra avurtları çöktü, sigarasından bir nefes aldı. “Biz de mi öleceğiz” dedi çocuklardan biri, küçük olanı. “Siz de,” dedi köylü ve sonra gülümseyerek ekledi: “Ama siz daha çocuksunuz, büyüyeceksiniz, dedeniz gibi yaşlanacaksınız, sonra öleceksiniz.” Öteki çocuk, büyük olanı, “Sen bizden önce mi öleceksin” diye sordu.

Ölüm, yaşamın kaçınılmaz bir parçasıdır. Onu bir son olarak görmek yerine, yaşamın bir dönüşümü olarak kabul etmek belki de huzura giden yoldur. Ölümle yüzleşmek, yaşamın değerini anlamamızı ve her anın tadını çıkarmamızı sağlar.