Narin Davası: Medyanın Linç Haberciliği ve Kumpas Yargısı mı?
Gündem

Narin Davası: Medyanın Linç Haberciliği ve Kumpas Yargısı mı?


16 July 20255 dk okuma5 görüntülenmeSon güncelleme: 16 July 2025

Narin'in kaybı, toplum olarak bizi derinden etkiledi ve bu olaya neden bu kadar odaklandığımızı sorgulamamıza yol açtı. Ancak, bu trajik olay, aynı zamanda korkunç bir gazetecilik ve medya pratiğinin de etkisiyle Narin'in ailesinin hedef tahtasına oturtulmasına neden oldu. Değer tanımayan bazı yayın organları, gazetecilik etiğini hiçe sayarak, kamuoyunu yanlış yönlendirdi.

Medyanın Sorumsuz Haberciliği ve Linç Kültürü

Medya üzerinde yaşanan baskı ve tahribatın ardından, vahim bir "gazetecilik" örneğiyle karşı karşıya kaldık. Birçok yayın organı, kızgın ve önyargılı kalabalıklara istediklerini vererek, gündemde kalma yarışına girdi. Bu durum, masumiyet karinesi ve adil yargılanma hakkı gibi temel hukuk ilkelerinin ihlal edilmesine neden oldu.

  • Yüksel Güran, henüz mahkemeye çıkmadan ve kendini savunamadan, cinsiyetçi küfürlerle damgalandı.
  • Sosyal medya platformlarında, sorumsuz paylaşımlarla linç kültürü körüklendi.
  • Narin'in yaralı ailesinin kalbi üzerinde adeta çivili ayakkabılarla tepinildi.

Yıllardır televizyon dizilerinde aile içi şiddeti izleyen bir kitle, gerçek suç öyküleriyle (true crime) tanıştı. Post-hakikat çağında, gerçeği kurmacadan ayıran sınır ihlal edildi ve hayatların gerçekliği göz ardı edildi. Narin olayında herkesin bir senaryosu vardı ve gerçeklerin ortaya çıkarılması ikinci plana atıldı.

Araştırmacı Gazeteciliğin Önemi ve İhmali

Bu olayın, aynı zamanda bir "araştırmacı gazetecilik" vakası olduğu unutuldu. Maalesef, uzunca bir zaman kimse araştırmadı. İdeolojik bir konfor alanında kalındı ve büyük güç sahibi olduğu sanılan bir aile, AKP iktidarının simgesel karşılığına dönüştürüldü. Oysa, ailenin ne kadar sahipsiz olduğu kısa sürede fark edildi.

Güran ailesi, güvenmek istediği iktidar-devlet tarafından yüzüstü bırakıldı. Aile suçsuzsa -ki sanırım iktidar cenahındaki ilgililerin kanaati bu yöndeydi- davaya müdahil olan deneyimli hukukçular yargı sürecinde bunu görürdü… Gelgelelim evdeki hesap çarşıya uymadı. Böylece, çoğunluğu AKP’ye yakın olan bir köyün sakinlerinin ve yaralı bir ailenin üyelerinin, “Aile yılında” işkence görmesine ve müebbet hapis cezalarına çarpıtılmasına engel olmadılar.

Kumpas Davası İddiası ve Adalet Arayışı

Bu olay, bir tür kumpas davası olarak değerlendirilebilir. Kobanî Kumpas Davası ile yıllarca mücadele edenler, burada suskun kalınırsa bu kumpasların bütün toplumu içine alacağını öngörmüştü. Aslında Gezi Davası da aynı kumpas örüntüsüyle zuhur etmişti. Sanırım hesaba katılmayan şey, artık muhalefet filan demeksizin sıradan her yurttaşın politik değil adli vakalarda bile birdenbire ölçeği devasa büyümüş ve ülke çapına taşmış kumpasların pençesine düşebileceğiydi.

Siyasi iktidara yönelik öfke, Narin'in ailesine yansıtıldı ve bu durum, davanın adil bir şekilde görülmesini engelledi. Narin davasının politik karakteri böyle anlaşılmalıdır.

Günler ve geceler süren mahkemeler boyunca Kobanî'de, Gezi’de ya da zamanaşımına uğratılan tüm siyasi davalarda adeta masanın altından tırnak törpüleyerek veya internette keyfince sörf yaparak, adalet arayışı namına bir tutum filan değil sadece ve sadece mevcudiyet sergileyen hakimler, mahkeme başkanları ve savcılardan belki de beklenebilecek pek bir şey kalmamıştı… Yıllar yılı adaleti sağlamakla ilişkili kendilerine hiç bir pay teslim edilmemiş kendileri de bu yetkiyi ellerine almaya kalkışmamış bu hukuk insanlarının adli vakalarda devreye girecek bir adalet refleksi de kalmamıştı. Esas dehşete düşüren şey ise aynı mahkeme salonlarında yıllar yılı politik davalara müdahil olan avukatların, Narin Davası gibi adli bir vakada yer aldıklarında, güç ve iktidar odaklarıyla özdeşleştirdikleri için mağdur ailenin başına geçirilen çuvalı da kumpası da göremez hale gelmiş olmalarıydı.

Sonuç olarak, Narin Davası, medyanın linç haberciliğinin ve kumpas yargısının bir örneği olarak tarihe geçti. Bu olay, adalet arayışının ne kadar zorlu bir süreç olduğunu ve medyanın sorumluluğunun ne kadar büyük olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Umuyoruz ki, bu tür olaylar bir daha yaşanmaz ve adalet yerini bulur.