İnsan Hakları Derneği (İHD) kurucularından Nimet Tanrıkulu'nun yargılandığı dava, Türkiye'deki insan hakları savunucularına yönelik baskıları bir kez daha gündeme getirdi. Çağlayan Adliyesi'nde görülen duruşma, hem içerdiği ironi hem de yargılama sürecindeki tartışmalı noktalar nedeniyle dikkat çekiyor.
Çözüm Süreci Yargılaması: İronik Bir Durum
Davanın temelinde, Tanrıkulu'nun 2013-2015 yılları arasındaki "çözüm süreci" döneminde katıldığı etkinlikler ve yaptığı konuşmalar yer alıyor. İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin, bu durumu "çözüm içinde çözüm yargılaması" olarak nitelendirerek, yeni bir çözüm süreci tartışmalarının yaşandığı bir dönemde, önceki çözüm sürecinin yargılanmasının ironik olduğunu vurguladı. Keskin, daha önce aynı suçlamalarla Diyarbakır'da açılan bir dava hakkında takipsizlik kararı verildiğini de hatırlattı.
Tanrıkulu'nun avukatları, müvekkillerinin 11-12 yıl önce katıldığı etkinliklerin yargılama konusu yapılmasının hukuki dayanaktan yoksun olduğunu savunuyor. Savunmaya göre, bu yargılama, ifade özgürlüğüne ve örgütlenme özgürlüğüne yönelik bir ihlal niteliği taşıyor.
İtirafçı Beyanları ve Tartışmalı Kanıtlar
Davanın en tartışmalı noktalarından biri, Tanrıkulu'nun örgüt üyeliğinden cezalandırılması için itirafçı beyanlarının delil olarak kullanılması. Eren Keskin, itirafçı beyanlarının tek başına bir kanıt olamayacağını belirtirken, mahkemenin bu beyanlara önem vermesini eleştirdi. Hukukçular, itirafçı beyanlarının güvenilirliği ve doğruluğu konusundaki şüpheleri dile getirerek, bu tür beyanların delil olarak kullanılmasının adil yargılanma hakkını zedeleyebileceğine dikkat çekiyor.
Bu noktada, Türkiye'deki yargı sisteminde itirafçı beyanlarının delil olarak kullanılmasının sıkça eleştirilen bir uygulama olduğu belirtilmelidir. İtirafçı beyanlarının, baskı altında alınmış olabileceği, yanlış veya yanıltıcı bilgiler içerebileceği gibi nedenlerle güvenilirliği tartışmalıdır. Bu nedenle, itirafçı beyanlarının tek başına bir mahkumiyet kararı için yeterli delil olarak kabul edilmemesi gerektiği savunulmaktadır.
Duruşma Sonucu ve Gelecek Beklentiler
Nimet Tanrıkulu, 4 Mart 2025 tarihinde görülen ilk duruşmada tahliye edilmişti. Ancak, davanın ikinci duruşması 22 Nisan'da yapıldı ve üçüncü duruşma 1 Temmuz 2025 tarihine ertelendi. Tanrıkulu'nun adli kontrol tedbiri kaldırılmazken, ayda iki kez imza verme zorunluluğu ayda bire indirildi.
Davanın seyrini etkileyebilecek çeşitli faktörler bulunmaktadır. Bunlar arasında, mahkemenin itirafçı beyanlarına ne kadar önem vereceği, savunmanın sunacağı deliller ve tanık ifadeleri, ve davanın kamuoyundaki yankısı sayılabilir. İnsan hakları savunucuları, davanın adil bir şekilde sonuçlanması ve Tanrıkulu'nun beraat etmesi için ulusal ve uluslararası düzeyde kamuoyu oluşturmaya çalışıyor.
Nimet Tanrıkulu'nun yargılandığı dava, Türkiye'deki insan hakları savunucularının karşı karşıya kaldığı zorlukları ve baskıları gözler önüne seriyor. Dava, aynı zamanda, yargı sistemindeki tartışmalı uygulamalar ve ifade özgürlüğünün sınırları gibi önemli konuları da gündeme getiriyor. Dava sürecinin nasıl ilerleyeceği ve nasıl bir sonuç doğuracağı, Türkiye'deki insan hakları mücadelesi açısından büyük önem taşıyor.